Image of Paul Smith

MÜKEMMEL UYUM.

Sör Paul Smith, zamana meydan okuyan tasarımların ustası olarak kabul ediliyor. Britanyalı moda tasarımcısı ile sürdürülebilir yaşam, Londra’da geçirdiği çılgın yıllar ve MINI ile gerçekleştirdiği yeni iş birliği hakkında konuştuk.
Image of Paul Smith

Sör Paul, ilk MINI deneyiminizi hatırlıyor musunuz?
Evet, hatırlıyorum. 1960’ların sonundaydı ve tatsız bir olayla sonuçlanmıştı.

Ne yaşamıştınız?
Arkadaşlarımızla birlikte bara gitmek için yakın bir dostumun MINI aracını ödünç almıştım. Aracı park ettiğim anda camlardan duman çıkmaya başladı. Yolcu koltuğuna sigara izmariti düşmüş ve fark etmemişiz. İzmarit, olduğu yerde yanmaya başlamış. Üstüne basa basa alevleri söndürdük. Neyse ki benim aracım değil diye düşündüğümü hatırlıyorum.

1960’larda MINI ortalığı kasıp kavuruyordu, siz ise tasarımcılık kariyerinize yeni başlamıştınız. Bu dönemi o denli özel kılan neydi?
II. Dünya Savaşı’ndan doğrudan etkilenmeyen ilk nesildik ve bir anda söz hakkına sahip olmuştuk. Yepyeni alanlara girebiliyor, yeni şeyler deneyebiliyorduk. Bu da bize özgürlük hissi veriyordu. Erkekler saçlarını uzatıyor, kadınlar mini etek giyiyordu. The Beatles ve Rolling Stones artık süperstar konumuna gelmişti. Diğer yandan mimarlar ve tasarımcılar ikonik eserlere imza atıyordu. Ernő Goldfinger, brütalist tarzda yapılar inşa ediyordu; Alex Moulton ise geleneksel yapıdaki bisiklet gövdelerine başarıyla meydan okuyan bir bisiklet geliştirmişti. MINI en başından beri modern bir algıya sahipti ve özellikle de havalı olduğunu düşünen kişiler arasında popülerdi.

Estetik anlayışı ve farklı bakış açısıyla Smith, yarım asırdan uzun süredir moda sektöründe önemli bir etki yaratıyor.

Dünyanın dört bir yanındaki müzik yıldızları sizin kıyafetlerinizi tercih ediyor. Peki bu sayede kazandığınız arkadaşlıklar oldu mu?
David Bowie yakın arkadaşımdı. Hatta son albümü Blackstar için tişört tasarımı yapmıştık. David’i tanımış olmaktan onur duyuyorum. Led Zeppelin gitaristi Jimmy Page ile de düzenli olarak görüşüyorum. The Beatles’ın müzik dünyasının en büyük sansasyonu olduğu dönemde Londra’daki bir konserden hemen önce Paul McCartney ile tanışmıştım. Paul ses kontrolü yaparken ben de gergin bir şekilde ona on farklı kıyafet hazırlıyordum. İçeri girdiğinde sadece “Tamam, hepsini alıyorum” dedi. Sonra da bana peynirli sandviç ve bir fincan çay hazırladı. “Ne kadar havalı” diye düşünmüştüm. Londra’da sokağa çıkma yasaklarının başlamasından kısa bir süre önce Paul’la bir restoranda karşılaştık. Durumdan çok memnun olan restoran müdürü, “Bu akşam bir değil, iki Sör Paul ağırlıyoruz.” demişti.

Paul Smith
Paul Smith

Her şeyin başlangıcı olan 1960’lar döneminden halen ilham alıyor musunuz?
O dönemde bireysellik, özgürlük ve farklı düşünme fırsatına sahip olmak önemliydi. Günümüzdeyse maalesef çoğu insan bir kalıba göre yaşamak istiyor. Gerçekte ne istediklerini değil, bir norma nasıl uyum sağlayabileceklerini düşünüyorlar. Artık hayat çok daha hızlı akıyor, yeni şeylerin uyandırdığı heyecan uzun süreli olmuyor.

İşinizin bir parçası da trendleri belirlemek ve başlatmak. Çağımızın en büyük trendi ise sürdürülebilirlik. Bu sözcük sizin için ne ifade ediyor?
Ekolojik yaşam tarzının önemi konusunda hepimiz hemfikiriz. Bununla birlikte, “sürdürülebilirlik” sözcüğü bir etiketten veya satış ifadesinden ibaret olmamalı. Ben, sürdürülebilirliğin bir döngü olduğunu düşünüyorum. Bir madde veya ürün nerede, nasıl, hangi çalışma koşulları altında üretiliyor? Her şeyden öte, bir ürüne artık ihtiyaç kalmadığında bu ürüne ne oluyor? Yeni bir şeye dönüştürülebiliyor mu? Uzun kollu tişörtlerimizin yüzde 98’i geri dönüştürülmüş polyesterden, takım elbiselerimiz ise çevreye duyarlı yollarla elde edilen yün malzemeden yapılıyor.

İyi bir tasarımcı, sürdürülebilirlik anlayışının gelişmesine nasıl yardımcı olabilir?
Sürdürülebilirlik duyarlı bir yaklaşım, tasarımcının vermesi gereken mesaj da bu. Bu bizi, “azı karar, çoğu zarar” sözü üzerine düşünmeye itiyor. Kendimize “neyi çıkarabilirim?” diye sormamız gerekiyor. Sadece üreticiler değil, tüketiciler için de aynı şey geçerli. Kendimize sormamız gereken bir soru daha var: “Gardırobumu bir süre sonra hiç kullanmayacağım kıyafetlerle mi doldurmalıyım yoksa genellikle daha kaliteli olan, modası hiç geçmeyen birkaç kıyafet mi almalıyım?” Benim jenerasyonumun ve aradaki jenerasyonun bu şekilde düşünmeye teşvik edilmesi gerekiyor. Yeni jenerasyon bu yaklaşımı uzun bir zaman önce keşfetti.

Paul Smith
Paul Smith, her sabah saat altıdan sonra MINI Cooper SE otomobilini Covent Garden’daki stüdyosunun önündeki özel alana park ediyor. Temizlik görevlileriyle birlikte stüdyoya ilk giden daima o oluyor. Ardından pikaba bir plak koyuyor, tercihi genellikle Amerikan folk-rock grubu The Lumineers. Güne kendini iyi hissettirecek bir müzikle bağlayan tasarım ustası, 200 çalışanını da bu müzikle karşılıyor. Gerçi artık evden çalışıldığı için bunu yapamıyor.

Midlands bölgesinde kırlarda dolaşmayı mı yoksa Piccadilly Circus etrafında sakince araç kullanmayı mı daha çok seviyorsunuz?
İkincisini, çünkü MINI’yi yalnızca Londra’dayken kullanıyorum. Memleketim Nottingham çok uzakta. Sabahları, yeni uyanmaya başlayan şehirde dolaşmayı seviyorum. Pek çok büyük şehirde olduğu gibi Londra’da da hava kirliliği maalesef önemli bir sorun haline geldi. Kirlilik düzeyini mümkün olduğunca hızlı bir şekilde düşürmemiz gerekiyor. Bu sorunun yanıtının elektrikli araçlar olduğunu düşünüyorum. Ulaşımın elektrikli hale gelmesi sadece bir başlangıç. Şarj süreçlerini daha etkili ve kolay hale getirecek yeni yöntemleri hızla geliştirmemiz gerekiyor.

MINI Cooper SE, çevre dostu çağın ikonu haline gelebilir mi?
Bunun için zaten harika bir başlangıç yapıldı. Bana göre, ilk elektrikli otomobillerin çoğunun tasarımı gülünçtü. Fütürist görünüm elde etmek için çok büyük çaba harcanmıştı. Öte yandan MINI kendi çizgisini korudu. Gelecekte de böyle olmasını, sadeliğin korunmasını umuyorum. MINI otomobilleri ulaşımın özü olarak görüyorum. Aynı zamanda hafifliği ve sadeliği yansıtıyorlar; bu anlamda, kendilerini çok ciddiye alan diğer büyük “sürüş makinelerinden” çok farklılar. Sadeliğin verdiği keyfin, sürdürülebilirlik çağını tanımlamasını umuyorum.

Peki, kendi hayalinizdeki MINI’yi tasarlarken de bu ilkeyi uygular mıydınız?
Bu anlamda da temel ilkem döngü olurdu. Döşemede, koltuklarda ve diğer tekstil ürünlerinde geri dönüştürülmüş yün veya örgü ipi kullanırdım. Tasarımcı Dieter Rams’i kendime örnek alırdım, kendisinin şöyle bir sözü vardı: “İşlev, biçimden önce gelir.” Bazı konularda sadeleştirmeye giderdim. Kim bilir, belki de artık ön panele gerek kalmaz. Belki de akıllı telefon tutucu yeterli olur ve ışıkları, radyoyu, klimayı ve diğer özellikleri bir uygulamayla kontrol edebilirim. İnsanlar genellikle beni renkli tasarımlarla özdeşleştiriyor ancak MINI için renk seçimini müşterilere bırakırdım.

Paul Smith
Paul Smith Timeline
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK DUYARLI BİR YAKLAŞIM, TASARIMCININ VERMESİ GEREKEN MESAJ DA BU.
Interior of MINI Electric

Yaratıcılığınızı modanın ötesine taşıyarak otomobil, kitap, fotoğraf makinesi ve mobilya tasarımlarına imza attınız. Bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz?
Hayata olan sevgimden. Kendimi şanslı hissediyorum. Özgürüm ve kendi işimin patronuyum. İstikrarlı bir ev hayatım var. 20 yaşımdan beri eşim Pauline ile birlikteyiz, hala birbirimize ilgi duyuyoruz ve mutluyuz. İşimin temelinde de hayattan keyif almak yatıyor. Kısa bir süre önce bizi “neşeli ve usturuplu” olarak tanımlamışlardı. Çok yerinde bir tanım. Eğleniyoruz ve kendimizi fazla ciddiye almıyoruz. Öte yandan çok verimli ve özenli çalışıyoruz. Oldukça terbiyeli olduğumuzu da söylemeliyim. Bugüne kadar hiç çirkin bir tartışma yaşamadım.

Gerçekten mi?
Pek çok tartışma kendine önem vermekten ve açgözlülükten kaynaklanır. Bir tartışmanın yükselmesine izin verirseniz hiçbir şeyi çözemezsiniz. Ben hep karşımdakinin bakış açısını anlamaya çalışırım. Fikir ayrılığı olduğunda elbette bunu konuşuruz ancak tartışmayız.

Smith’in ofisinin tuğladan duvarlarını eski ve yeni projeleri, dostlukları ve zengin, yaratıcı bir hayatı simgeleyen çok sayıda fotoğraf, sanat eseri ve skeç süslüyor. Smith, 15 yaşındayken profesyonel bisiklet yarışçısı olmak üzere okuldan ayrılmış. Daha sonra, Royal College of Art’ta öğrenci olan Pauline ile tanışmış. Pauline, bir tekstil ürünleri satıcısının oğluna mutfak masasının üzerinde dikiş dikmeyi öğretmiş. Smith, tasarım imparatorluğunun temellerini atmaya ise 1970 yılında Nottingham’da açtığı ilk mağazasıyla başlamış.

18. yaş gününüzden kısa bir süre önce, bisiklet yarışçısı olma hayalinizden vazgeçmenize neden olan talihsiz bir kaza geçirdiniz. Geçmişe dönüp baktığınızda bu konuda ne hissediyorsunuz?
Austin marka bir station wagon araca çarptıktan sonra üç ay hastanede yattım. Büyük, kaba bir araçtı. Muhtemelen bu yüzden hala bu tür araçlara tahammül edemiyorum. Kalça kemiğimde, köprücük kemiğimde, parmaklarımda ve daha pek çok yerde kırık vardı. O zamanlar tıp şimdiki kadar gelişmiş değildi, ben hastanede yatarken koğuşta 16 kişi hayatını kaybetti. Nottingham büyük bir maden bölgesiydi ve madenciler korkunç kazalar geçiriyordu. Benim için oldukça travmatik bir dönemdi. Öte yandan, kaşığı ayak parmaklarımla tutarak jöle yemeği öğrendim. Muhtemelen diğer hastaların eğlence kaynağıydım. Mizah anlayışım, fizyoterapi ve iyileşme döneminde de bana yardımcı oldu.

Mizah anlayışınızı, tasarımlarınızda kullandığınız renkli zebra şeritlerinde de görebiliyoruz. Bu fikir nasıl oluştu?
Tesadüfen. 1990’larda iplerle denemeler yapıyordum, makaraya farklı renklerde ipler doluyordum ve derken çok renkli zebra deseninde bir tasarım ortaya çıktı. Bu ürün çok sattı. Daha sonra, Harrods mağazasında kış koleksiyonumu sergilerken biri “çok güzel ama şeritler nerede” diye sordu. Şeritleri sadece yaz sezonunda kullandığımı söyledim ama Harrods yetkilileri “Hayır, hayır! Şerit istiyoruz!” diye tutturdu. O günden beri her yıl koleksiyonumda şeritlere yer veriyorum.

En çok gurur duyduğunuz başarınız hangisi?
Tüm jenerasyonlara ve pek çok genç sanatçıya hitap etmem. Orlando Bloom gibi oyunculara ya da John Legend ve Niall Horan gibi müzisyenlere örneğin. Sonra, markamızın neredeyse yarım asırdır hizmet sunuyor olması, halen çağa uygun olmamız ve pek çok farklı insanı mutlu etmemiz. Kesinlikle harika bir şey bu.

Hayalinizdeki proje ne?
Aklımda özel bir proje yok. Pek çok iş birliği isteği geliyor, çoğunu reddediyorum. Benim felsefemde kolay olanı değil, içine sineni yapmak var. MINI ile iş birliği yapmaktan daha çok içime sinen bir şey de yok.

Paul Smith