Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.

BİR FESTİVAL DURAĞINDAN FAZLASI: CANNES.
Her yıl mayıs ayında Cannes sokakları, sinemanın büyüsüyle bambaşka bir ritme bürünür. Film festivali yalnızca beyazperdeyi değil, tüm şehri etkisi altına alır: Kırmızı halının ötesinde parlayan vitrinler, geç saatlere kadar dolup taşan kafeler, sahil boyunca uzanan davetler ve sabahın ilk ışıklarına dek süren partiler... Cannes, festival döneminde adeta yaşayan bir film sahnesine dönüşür ve bu atmosferin tam ortasında olmak, kendi hikâyenizin başrolünde yer almak anlamına gelir!
Cannes’ın cazibesi sadece kırmızı halı ve beyazperdeyle sınırlı değil. Şehir, sabah kahvelerinden gün batımı yürüyüşlerine, sahil brunch’larından modern sanat galerilerine kadar hayatın her anını kutlayan bir ruha sahip. Festival coşkusuyla tanınan şehrin sokak aralarında gizlenen kafelerde soluklanmak, küçük galerilerde yeni bir sergi keşfetmek ya da altın saatlerde sahil boyunca yürüyüşe çıkmak mümkün. Cannes, film festivalinin ötesinde, rafine ama rahat, enerjik ama dingin bir yaşam tarzı sunuyor. Biz de MINI’nin özgür ve şehirli ruhundan ilham alarak, festival zamanı Cannes’a gidecekler için enerjik, sofistike ve yerel dokuyu hissettiren bir seçki hazırladık.

SABAHIN İLK IŞIKLARIYLA.
Cannes’ın brunch sahnesi gastronomlar için geniş bir keşif alanı sunuyor. Şehrin merkezinde, Five Seas Hotel’in rooftop’ı Le Roof, yumuşak DJ setleri ve şehir manzarasına karşı sunduğu zengin brunch menüsüyle güne hem sakin hem de stil sahibi bir başlangıç yapmanıza olanak tanıyor. Biraz daha deniz havasını hissetmek isteyenler için Bella Rooftop, denize karşı uzanan açık büfesi, modern dekoru ve zarif sunumlarla uzun sabahlara eşlik ediyor. Enerjinin biraz daha yüksek olduğu bir sabah hayal edenler için Copal Brunch, Latin esintili tabaklar, yaratıcı sunumlar ve canlı müzikle brunch’ı bambaşka bir seviyeye taşıyor. Fotojenik kareler de yakalayabileceğiniz bir deneyim için Café Crème Brunch Club pastel tonlardaki dekoru, avokadolu tabakları ve pancake’leriyle öne çıkarken, daha lokal bir atmosfer arayanlar için Noisette Café et Cuisine, ev yapımı lezzetleri ve sade tarzıyla şehirde gizli kalmış bir mola vadediyor.

Courtesy of Galerie Hurtebiz
SANATIN İZİNDE.
Festival kalabalığının birkaç adım ötesinde, Cannes’ın modern sanat durakları şehrin daha sakin ve yaratıcı yüzünü gösteriyor. Croisette üzerinde yer alan Centre d’Art La Malmaison, küçük ama etkileyici atmosferiyle çağdaş sanatla Cannes arasındaki köprüyü kuruyor. Sürekli değişen sergileriyle her uğrayışta farklı bir keşfe davet ediyor. Biraz daha renkli bir seçki arayanlar için Galerie Hurtebize doğru adres; yerel koleksiyonerlerin favorisi olan bu galeri, sakin havası ve yaratıcı eserleriyle zamanın nasıl geçtiğini unutturuyor. Klasik ve çağdaş sanatın güçlü bir buluşmasını görmek isteyenler içinse şehirdeki en karakter sahibi galerilerden Galerie de Cannes öne çıkıyor. İç tasarımındaki sadelik ve sanat seçkisindeki kararlılık burayı ziyaret edilmeden dönülmemesi gerekenler listesine yerleştiriyor.

SESSİZ BİR MOLA.
Cannes doğayla iç içe, şehir temposunun dışında bir ritim yakalamak isteyenler için de seçenekler sunan bir şehir. Tarihi merkezlerinden Le Suquet, taş yapıları ve dar sokaklarıyla gün batımında bambaşka bir atmosfere bürünüyor; sokaklarda gezinirken Cannes’ın farklı bir yüzünü keşfetmek mümkün. Biraz daha sessizlik ve doğa arayanlar için Parc de la Croix des Gardes, çam ormanları ve yürüyüş yollarıyla şehirden birkaç adım uzaklaşıp his olarak çok daha derinlere inmeyi sağlıyor. Eğer kısa bir kaçış planlıyorsanız, Île Sainte-Marguerite doğru adres: sadece kısa bir tekne yolculuğu ile ulaşabilen ada, ormanın içinde kaybolmak ve Akdeniz’in sakin manzarasına karşı zamanın akışını yavaşlatmak isteyenler için de ideal.

ŞEHRİN RİTMİ.
Festival zamanı Cannes, sadece gündüz değil, gece de kendine özgü bir ritim yakalıyor. Sokaklar biraz daha sessizleşirken, şehrin enerjisi yüksek, karakteristik mekanları öne çıkıyor. Yarı gizli havası ve canlı piyano performanslarıyla Le Speakeasy, sade ama güçlü içki menüsü eşliğinde sofistike bir geceyi garantileyen seçeneklerin başında geliyor. Biraz daha rahat ama hâlâ dikkat çekici bir akşam isteyenler için La Belle Epoque, tapas tabakları, kokteylleri ve loş ışıklar altındaki lounge tınılarıyla doğru adres. Samimi bir akşam arayanlar içinse Ma Nolan’s Irish Pub, deniz kenarındaki sıcak atmosferi, canlı müziği ve sade menüsüyle festival temposunun dışında başka bir ritim sunuyor.

LEZZET ATMOSFERİ.
Cannes’ın gastronomi sahnesi sadece iyi bir yemek değil, tat keşiflerine eşlik eden doğru atmosferler de vadediyor. Şehrin öne çıkanlarından La Môme, Art Deco esintili dekoru ve Fransız-İtalyan mutfağıyla, şık ama samimi bir sofra etrafında akşamı akışına bırakmak isteyenler için ideal. Daha egzotik bir durak arayanlar için Mr. Nakamoto, Asya füzyon mutfağını tropikal bir bahçeyle buluşturuyor ve modern detaylar arasında sıcak bir ambiyans sunuyor. Şehirde daha yerel bir iz arayanlar içinse Uva, ev yapımı tabakları, sade şarapları ve salaş şıklığıyla fazla söze gerek bırakmadan kendi havasını yaratıyor.

VEGAN MANZARALAR.
Cannes Festivali gibi bir geleneği yaşatırken aynı zamanda ‘zeitgeist’a uyum sağlayarak gerekli dönüşümleri geçiren şehir, vegan seçenekler konusunda da geride kalmıyor. Yılın en keyifli döneminde günün temposuna hafif bir ara vermek isteyenler için Lucia Cannes, doğal malzemelerle hazırlanan dengeli tabakları ve ferah dekorasyonu ile sade ama etkileyici bir şıklık sunuyor. Vegan seçkisi geniş bir diğer durak olan Vegaluna Plage, gün boyunca plaj kenarında taze ve mevsimlik tabaklar sunarken, akşamları hafif müzik eşliğinde manzaranın tadını çıkarmaya davet ediyor. Son olarak; biraz daha şık bir atmosfer arayanlar için La Petite Maison de Nicole, zarif Fransız dokunuşları, caz tınıları ve menüsündeki özenli vegan seçenekleriyle fark yaratıyor.

KEŞİF ÇEMBERİ.
Cannes’ın bir cazibe merkezi olmasının ardında festivalin yanı sıra sunduğu dünyanın hemen yakınında bambaşka atmosferlere uzanabilme ihtimali yatıyor. Şehre yakın üç büyülü rota kısa yolculukları zaman tüneli deneyimine dönüştürüyor. Bunlardan ilki olan, uçurumun zirvesine kurulu, taş sokakları ve sonsuz Akdeniz manzarasıyla Èze Village, ortaçağ dokusunu estetik bir sakinlikle birleştiriyor. Nietzsche’nin yürüdüğü yolda adımlarını atmak ya da Château de la Chèvre d’Or’da kısa ama etkileyici bir mola vermek isteyenler için kusursuz bir kaçış imkanı sunuyor.
Cannes’a sadece 25 dakika uzaklıktaki Antibes ise daha bohem, daha sanatla iç içe bir durak olarak; eski limanı, Picasso’nun izlerini taşıyan sokakları ve sahil yürüyüşleriyle günün ritmini yavaşlatıyor. Sanat tutkunlarının daimi durağı Saint-Paul-de-Vence ise, dünyanın en ikonik sanatçı köylerinden biri: Marc Chagall’ın yaşadığı bu küçük kasaba, Fondation Maeght’te Giacometti ve Miró’nun işlerine ev sahipliği yapıyor.