Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.

MINI ROTALAR: KAŞ’TA HER KIVRIMLA KEŞFE DAVET
Kaş, ilk bakışta küçük bir Akdeniz kasabası gibi görünse de zamanla insana kendini unutturan bir ritme sahip. Güne, begonvillerin sarktığı taş sokaklarda, hafif bir esinti ve deniz kokusuyla başlanıyor. Limana yanaşan teknelerin suyla kurduğu o dingin ilişki, kasabanın tüm ritmini belirliyor. Burada yürürken, bir anda kendinizi antik bir tiyatronun taş basamaklarında bulmak mümkün; çünkü Kaş’ta tarih ve doğa iç içe geçiyor, birbirinden rol çalmadan aynı sahnede var olabiliyor.
Kaş, doğal olanı özenle sunuyor; her detayında bir sadelik ama aynı zamanda bir karakter saklı. Atmosferi kalabalıktan uzak ama enerjik; genç ama telaşsız, zarif ama asla yapay değil. Burası kıyıları, sokakları ve gün batımlarıyla bir keşif duygusunu canlı tutan bir yaşam biçimi sunuyor. Kekova açıklarında bir tekneyle ilerlerken, suyun altındaki batık şehir siluetleri tarihle aranızda sessiz bir bağ kurabiliyor. Öğleden sonra Antiphellos Antik Tiyatrosu’na doğru yapılan kısa bir yürüyüş, günün en sade ama etkileyici anına dönüşebiliyor. Kıyı boyunca Yeni MINI Cooper Cabrio’yla ilerlerken, bu yolculuk hızdan değil, manzaranın içinden geçmenin getirdiği o dinginlikten besleniyor. O halde gelin, açık havada geçen bir yolculuğun tadını modern sürüş teknolojileriyle birleştiren Yeni MINI Cooper Cabrio’ya atlayalım ve yola koyulalım.

SAKİNLİKLE KONAKLAMAK.
Seyahatte gösterişten uzak, doğayla uyumlu ve karakter sahibi bir lüks anlayışı giderek daha fazla öne çıkıyor. ‘Low-impact luxury’ olarak tanımlanan bu yaklaşım, sadeliği bir ayrıcalık haline getiriyor. Abartıdan uzak mimariler, yerel dokular, sessizliğe saygılı tasarımlar… Kaş’ta konaklama deneyimi tam da bu anlayışı yansıtıyor. Manzaraya karşı açılan taş duvarlar, zeytin ağaçlarının gölgesindeki havuzlar ve her ayrıntısında özenli bir sadelik barındıran odalar... Kaş’ta konaklamak, çoğu zaman yalnızca bir gecelik dinlenmeden fazlasını vaat ediyor. Butik oteller, Akdeniz’in ritmini içeriye taşıyan birer yaşam alanına dönüşüyor.
Bu otellerde her şey yavaş, her şey yerli yerinde. Tüm detaylar, aceleye gelmeden seçilmiş gibi; sabah kahvaltılarındaki ekşi mayalı ekmekten akşamüstü esintisinde çalan müziğe kadar. Bu yaz rotasını Kaş’a çevirecekler için doğa ve konfor dengesini yakalayan seçenekler arasında; Kaş Yarımadası’nın en uç noktasında konumlanan süitleriyle, sessizlik içinde var olmanın lüksünü hatırlatan Peninsula Gardens, çağdaş mimariyle doğal dokuyu bir araya getirerek, güneşin hareketiyle sürekli değişen bir atmosfer yaratan Suna Sun Hotel, Kalkan’da panoramik Akdeniz manzaralarının huzurla sarıp sarmaladığı, rafine bir keyif alanı vadeden Villa Mahal ve zamanı yavaşlatan ve dinginliği hâkim kılan bir kaçış noktası olarak yeşillerin arasında gizlenen Kairos yer alıyor.

HAFİF LEZZETLER.
Kaş’ta yeme içme, ağır tabaklardan çok, güneşin altındaki uzun öğle yemeklerine, deniz kenarında gün batımı eşliğinde yudumlanan bir kadeh şaraba karşılık geliyor. Bu yaklaşım, gastronomide giderek öne çıkan ‘conscious dining’ trendiyle de örtüşüyor. Lezzetin yalnızca damakta değil, seçimde, üretimde ve sunumda da anlam kazandığı bu anlayış, Kaş’ın doğayla uyumlu, ölçülü ve özenli mutfağında karşılığını buluyor. Karakter sahibi mekanların her biri bulunduğu coğrafyaya saygıyla yaklaşan, sezona göre değişen tabaklar sunuyor. Sabah saatlerinde ise Dudu Mutfak, ev yapımı reçeller, ekşi mayalı ekmekler ve taptaze otlarla hazırlanan serpme kahvaltısıyla güne yavaş ama keyifli bir başlangıç için ideal. Lezzetin hafiflik ve sadelikle buluştuğu bu ruh hâli, Kaş’ta birkaç mekânda kendini belirgin biçimde hissettiriyor. Luka’s Terrace, taş duvarlı terası ve denize doğru uzanan masalarıyla, gün batımını izlerken hafif ama rafine bir akşam yemeği sunuyor. Menüdeki kabak çiçeği dolgulu ravioli, zeytinyağlı ve limon aromalı hafif bir sosla servis ediliyor; deniz mahsullü risotto ise safran ve beyaz şarapla hazırlanıyor, her lokmasında Akdeniz’in tuzlu havası hissediliyor. Taş sokakların arasına gizlenmiş, modern ama samimi bir meyhane olan Zaika’da ise yerel otlarla hazırlanan zeytinyağlılar, enginar carpaccio ve tütsülenmiş yoğurtla sunulan köz patlıcan gibi tabaklar, klasik mezelerin çağdaş yorumları olarak öne çıkıyor.
Oburus Momus, rengarenk çini tabaklarda sunulan yaratıcı reçeteleriyle vejetaryen mutfağa yepyeni bir soluk getiriyor. Mekânın bahçesi, sessiz bir öğle yemeği ya da kitap eşliğinde geçirilen bir kahve molası için ideal. Pell’s ise günün her saatine yayılan sakinliğiyle tanınıyor. İyi kavrulmuş kahveleri, nane ve limonla aromalandırılmış ev yapımı limonataları ve fırından yeni çıkmış ekşi mayalı tartinleriyle sade ama tatmin edici bir menü sunuyor. Minimalist iç mekânı ve avludaki uzun masa, misafirlerine kendi ritimlerinde vakit geçirme imkânı tanıyor. Aynı dinginlik, Kaş meyhanelerine de yansıyor. Keyf-i Dem, gün batımında açılan rakı sofraları, özenli meze sunumları ve arka plandaki hafif müzikle geleneksel meyhane deneyimini zarif bir modernlikle harmanlıyor. Ehlikeyf, taş duvarlar arasında kurulan uzun masalarda, sezona göre değişen tabaklar ve sakince süzülen bir sohbet ortamı vadediyor. Günü kokteylle bitirmek isteyenler için Zühtü Meze & Cocktails, yaratıcı içki menüsü ve taptaze mezeleriyle ziyareti hak ediyor.

SAHİL BOYUNCA KEŞİF.
Kaş’ta geçirilen zaman yalnızca sahilde dinlenmekten ibaret değil; her adımda doğayla ve tarihle temas kuruluyor. Bölgenin en ikonik duraklarından Kaputaş Plajı, sarp kayalıkların arasına sıkışmış turkuaz suyu ve altın tonlarındaki kumsalıyla, doğanın dramatik güzelliğini en çarpıcı şekilde sergiliyor. Antiphellos Antik Tiyatrosu, Kaş merkezinden kısa bir yürüyüşle ulaşılabilecek bir zaman kapısı işlevi görüyor. Taş basamaklarına oturup gün batımını izlemek, bu küçük kasabanın sunduğu en sade ama etkileyici deneyimlerden bir tanesi.
Öte yandan tekneyle ulaşılan Kekova, Akdeniz’in en sessiz anlatıcılarından biri. Su altındaki batık şehir kalıntıları, kıyıya yapışmış taş evler ve kıyı boyunca uzanan tarihi Likya mezarları, burayı sadece bir doğa güzelliği değil, yaşayan bir açık hava müzesi hâline getiriyor. Patara ise sadece geçmişin izlerini değil, zamanın yavaşlayabildiği bir doğayı da sunuyor. Likya Birliği’nin meclis binasına ev sahipliği yapmış antik kent, hemen ardında uzanan 12 kilometrelik plaj, rüzgârın şekillendirdiği kum tepeleriyle adeta bir doğa sahnesi sunuyor. Akşam saatlerinde, gökyüzüyle birleşen siluetiyle hem zihni hem ruhu hafifleten bir atmosfer yaratıyor. Son olarak Kalkan taş evlerle çevrili yamaç sokakları, terasa açılan manzaralı restoranları ve butik galerileriyle, Akdeniz estetiğini daha rafine bir biçimde sunuyor. Özellikle akşam saatlerinde, kireç badanalı evlerin arasında dolaşmak, bu küçük kasabanın sakin ama stil sahibi ruhunu hissetmenin en iyi yolu.

ZARİF DOKUNUŞLAR, YEREL İZLER.
Sadeliği estetikle buluşturan duraklarıyla Kaş’ta alışveriş, seçilmiş parçalarla kurulan bir bağ gibi. Kıyafet butikleri, seramik atölyeleri, takı tasarımcılarının küçük dükkânlarının her biri, kasabanın temposuna ve tarzına ayak uyduruyor. Doğal kumaşlardan üretilmiş zarif yazlık parçaları ve sakin renk paletiyle dikkat çeken butiklerden Misk Kaş, minimal ama sıcak tasarımı, gardırobunu mevsimden bağımsız, zamansız parçalarla güncellemek isteyenler için birebir. Luna Kaş ise keten elbiseleri, file çantaları ve elde boyanmış eşarplarıyla sahil stiline sofistike bir yorum katıyor. Dekoratif objeler ve seramikler söz konusu olduğunda, Kaş Pottery House gibi atölyeler yerel çamurdan üretilen tabaklar, deniz kabuğu formunda vazolar ve doğal renklerde sırlarla kaplı parçalar hem hatıra hem de yaşam alanına zarif bir dokunuş katıyor. Takı konusunda ise Ehlikeyf gibi atölyeler, doğal taşlarla tasarlanmış zarif bileklikler, minimal yüzükler ve el işçiliğiyle hazırlanmış küpeleriyle, Kaş’ın rafine ruhunu yansıtan parçalar sunarken Mencilis ve La’l Atelier gibi duraklar, geleneksel teknikleri çağdaş formlarla birleştiren, kişisel hikâyeler taşıyan takılara ev sahipliği yapıyor. Günün sonunda Kaş, yalnızca gördüklerinizle değil, dokunduğunuz kumaşla, kulağınıza çalınan bir melodiyle, avucunuzda kalan seramik bir doku ya da teninizdeki tuzla hatırlanıyor; hafızaya sadece manzarayla değil, duyular aracılığıyla kazınıyor.

KOMŞUYA UZANMAK.
Kaş’tan Meis’e feribot yolculuğu, sadece iki limanın ötesine uzanan bir deneyim: Akdeniz’in derin maviliklerinde, kültürlerin ve tarihlerin ince bir temasla iç içe geçtiği zarif bir geçiş. Kaş’tan yalnızca kısa bir feribot yolculuğuyla ulaşılan Meis, başka bir ritmin hüküm sürdüğü, zamanın iyice yavaşladığı bir ada. Pastel renklere boyanmış iki katlı evlerin liman boyunca dizildiği bu küçük Yunan adasında, sokaklar sessiz ama detaylarla dolu; bir kapının önündeki begonvil, bir pencerenin kenarına iliştirilmiş seramik obje ya da kayalıklara yaslanmış bir masa... Meis’in bu davetsiz ama sıcak karşılama hali, onu günübirlik bir kaçamaktan çok, duyusal bir deneyime dönüştürüyor. Sabahın erken saatlerinde Yunan kahvesi eşliğinde liman manzarasına karşı oturabilir, Arnavut kaldırımlı sokaklarda kaybolduktan sonra adanın güney ucundaki Mavi Mağara’ya yapılan tekne turlarıyla güneşi mavinin bin bir tonunda karşılayabilirsiniz. Adanın sevilen konaklama seçenekleri arsında Casa Mediterraneo ve Poseidon yer alıyor.
Meis’te yemek demek, sadece bir öğün değil; renkli liman tabelaları altındaki samimi sofralarda, Yunan mutfağının minik ama etkileyici duraklarında damakta bir etki bırakmak demek. Özellikle Lazarakis, liman kenarında balıkçı teknesi gibi işleyen servisiyle, ızgara ahtapot ve karidesli linguine’le adanın en unutulmaz tatlarını sunuyor. Biraz daha romantik ve özenli atmosfer arayanlar içinse Alexandra’s, taze deniz ürünleriyle hazırlanan mezeleri, güçlü şarap seçkisi ve taş duvarlı, denize hakim konumuyla gerçek bir Yunan yaz akşamı hissi yaşatıyor. Meis’i dünyaya tanıtan Ta Platania, ‘Mediterraneo’da filminde geçen ünlü soğan dolmasıyla, adanın kültürel kimliğine dokunan nostaljik bir deneyim vadediyor. Tatlıcıların serin vitrinlerinden bir dilim portakallı kek ya da ev yapımı dondurma alıp, sahil boyunca yürüyerek dönüş saatini beklemek bile başlı başına bir ritüele dönüşüyor. Meis’te geçirilen kısa süre, yalnızca farklı bir ülkeye değil, duygusal olarak başka bir hâle geçmek gibi gösterişsiz, içten ve akılda kalıcı olabiliyor. Burada da hızın yerini hafiflik, planın yerini an, anının yerini ise iz bırakacak hisler alıyor.